SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar

AHMED DAVUDOĞLU

151, 136 NOLU HADİSİN ŞERHİ:

 

Bu hadîsi Buhari ile Müslim ittifakla tahriç ettikleri gibi Ebu Davud, Tirmizi, Nesai ve İbni Mace dahi muhtelif ravilerden muhtelif lafızlarla rivayet etmişlerdir. Mezkur rivayetlerin bazılarında burada olduğu gibi: «yetmiş küsur» denilmiş; bazılarında «Altmış küsür diğer bazılarında ravi Süheyl tarafından şek edilerek: «yetmiş küsur yahud altmış küsur» ifadesi kullanılmıştır. İbni Salah: «Bizim memleketteki Buharİ nüshalarında altmıştan başka bir aded zikredilmemiştir.» demiştir. Tirmizi 'nin bir rivayetinde «Altmış dört bab» kaydı vardır. Bu rivayetlerin hangisi tercih edileceği ihtilaflıdır, Kaadi Iyaz yetmiş küsur rivayetini tercih etmiş ve: «Doğrusu budur.» demiştir. İmam Nevevi ile ulemadan bir cemaat da bunu tercih etmişlerdir. Çünkü sika ravinin yaptığı ziyade makbuldür.

 

İbni Salah'a göre ise az aded bildiren rivayeti tercih etmek daha muvafıktır. Zira yüzde yüz malum olan odur; ihtiyat da onu tercih etmektir.

 

Şube: Bir şeyin parçası, fırka ve dal ma'nalanna gelir. Şu halde hadîsin ma'nası: «îman yetmiş küsur haslettir;» yahud: «İman yetmiş küsur daldır» demek oulr. Dal ma'nası verildiği takdirde iman dallı budaklı bir ağaca benzetilmiş olur.                                                                                    .

Kaadi Iyaz şöyle diyor: Yukarıda gördük ki lügatte imanın aslı tasdik, şeriatte ise kalple dilin tasdikidir. Şeriatın zahiri olan, amellere de iman adı verilir. Nitekim burada da:

 

«Mezkur şu'belerin en makbulü: Allah'dan başka ilah yoktur, demektir. Sonuncusu ise yoldan eziyet veren şeyleri gidermektir.» buyurulmaktadır.

 

Yine yukarıda arzettik ki, imanın kemali amellerle, tamamı ise taat-lerledir. Taatleri benimseyerek bu şu'belere katmak tasdik cümlesinden olup tasdike delil

sayılır. Bunlar ehl-i tasdikin ahlakıdır. Binaenaleyh ne şer'i ne de lügavî iman isminden hariç değillerdir. İşte Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu şu'belerin, herkese aletta'yin lazım olan en makbulünün tevhid olduğuna o sahih olmadıkça hiç bir şu'benin sahih olmayacağına; en aşağısının da müslümanlara zararı dokunması melhuz olan şeyleri onların yollarından gidermek olduğuna tenbih buyurmuşlardır. Bu iki tarafın arasında bir takım adedler kalıyor ki, bir müctehid bunları galebe-i zan ve sıkı bir tetebbu' île tahsile çalışsa imkan bulur. Geçmiş ulemadan bazıları bunu yapmıştır. Yalnız Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in muradı bu olduğuna hüküm vermek ve bu hükmü kabul etmek güçtür. Sonra mezkur şu'beleri adıyla şanıyla bilmek lazım değildir. Bunları bilmemek imana zarar vermez. Çünkü imanın usul ve füru'u ma'lum ve muhakkaktır. İmanın bu kadar şu'besi olduğuna inanmak bilcümle vaciptir.

 

Hattabi de buna benzer şeyler söylemiştir. îmanın şu'belerini tayin hususunda bir çok ulema kitap te'lif etmişlerdir. Şafiilerden E b u Abdillah el-Huleymi 'nin «el-Minhac» Ebu Bekir Beyhakî ile Abdülcelil'in «Şuabü'l-İman» ismindeki eserleri, İshak İbnil-Kurtubi 'nin «Kitabu'n-Nasaih»i, Ebu Hatim'in «Vasfu'l-İmani ve Şuabuh» adlı kitabı bunlardandır. Buhari şarihi Bedrüddin Aynî bunların içinde sadra şifa veren göremediğini söyledikten sonra iman şu'belerini yeniden şöyîe hulasa etmiştir: İmanın aslı kalple tasdik, dille ikrardır. Lakin iman-ı kamil kalple tasdik, dille ikrar ve aza ile amelin mecmuudur. Yani iman üç kısımdır:

 

Birinci kısım: i'tikadiyata aid'dir: ve otuz şu'bedir:

 

1- Allah'a iman, zatına, sıfatlarına ve birliğine inanmak bunda dahildir.

2- Allah'dan başka her şeyin hadis olduğuna inanmak. 

3- Allah 'in meleklerine iman.

4- Kitaplarına iman.

5- Nebilerine iman.

6- Kadere, hayrına şerrine iman.

7- Ahiret gününe iman. Kabirde sual, kabir azabı, dirilmek, mahşer yerine gitmek, hesab vermek, amellerin tartılması ve sırat gibi şeylere inanmak bu şu'beye dahildir.

 

8- Allah'ın cennet va'dine ve cennetteki ebedi hayata iman.

9- Cehennem ateşiyle tehdide, cehennem azabına ve o azabın kafirler hakkında sonu olmadığına iman.

10- Allah'ı sevmek.

11- Allah için bir birini sevmek ve Allah için bir birine buğzetmek. Allah için sevmekde gerek muhacirin gerekse ensar bütün ashabkiramiyle Nebi(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in akraba ve süîae-li tahiresini sevmek de dahildir.

 

12- Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'i sevmek, O'na salevat getirmek ve sünnetine tabi' olmak bunda dahildir.

13- İhlas ve samimiyet. Riya ve nifakı terketmek bunda dahildir.

14- Günahlarına pişman olup tevbe etmek.

15- Allah 'dan korkmak.

16- Rahmetini ümid etmek.

17- Rahmetinden ümidi kesmemek.

18- Allah'a şükretmek.

19- Vefakar olmak.

20- Belaya sabretmek.

21- Mütevazi' olmak. Büyüklere hürmet göstermek bunda dahildir.

22- Şefkatli ve merhametli olmak. Küçüklere şefkat bunda dahildir,                                                                                                          

23- Allah'ın kazasına razı olmak.

24- Allah'a   tevekkül etmek.

25- Kendini beğenmemek. Kendini medhetmemek de bunda dahildir.

26- Kin ve garezi terketmek.

27- Hasedi terketmek.

28 - Gadablanmamak.

29- Hıyanet etmemek, Hile ve su-i zannı terketmek bunda dahilidir.

30- Dünyaya dalmamak. Mal ve ma'kam sevgisini terketmek bunda dahildir.

 

Hasılı fazilet veya rezalet namına burada zikredilmeyen bir kalp ameli bulunursa bilmeli ki bu ziyade zahire göredir. Hakikatte ziyade sanılan o şey, zikredilen fasıllardan birine raci'dir. İyi düşünülünce anlaşılır.

 

İkinci kısım: Dilin amellerine raci' olup yedi nevi'dir:

 

1- Kelime-i tevhidi diliyle söylemek.

2 - Kur'an okumak.

3 - İlim öğrenmek.

4 - İlmi öğretmek.

5 - Dua etmek.

6 - Zikirde bulunmak. İstiğfar bunda dahildir.

7- Lağv yani batıl sözlerden sakınmak.

 

Üçüncü kısım: Bedenin amellerine aiddir; ve kırk şu'beye ayrılır. Bu şu'beler üç nevi'dir:                   

 

Birinci nevi: Muayyen şeylere mahsus olup onaltı şu'bedir;  

 

1- Temizlenmek, abdest almak, cünüplükten, hayız ve nifastan temizlenmek gibi bedene aid temizliklerle elbise ve yer temizliği bunca dahildir.

 

2 - Namazı dosdoğru kılmak. Farz ve nafile namazlarla kaza namazları bunda dahildir.

3 - Sadaka vermek. Farz olan zekatla, sadaka-i fıtır ve müsafirper-verlik, cömertlik gibi şeyler bunda dahildir.

4- Farz ve nafile oruç tutmak.

5- Haccetmek. Umre' denilen küçük hacc bunda dahildir. .

6- İ'tikafa girmek. Kadir gecesini aramak bunda dahildir.

7- Din aşkına başka yere kaçmak. Müşrikler diyarından İslam beldesine hicret etmek bunda dahildir.

8- Nezri yani adadığı şeyi i'fa etmek.

9- Yeminlerde teharrî.

10- Keffaret vermek.

11- Namazda ve namaz dışında avret yerini örtmek.

12- Kurban kesmeyi adamşsa onu kesmek.

13- Cenaze işlerine bakmak.

14- Borcunu ödemek.

15- Muamelatta doğru hareket ederek ribadan kaçınmak.

16 -Doğruya şehadeti gizlemeyerek eda etmek.

 

ikinci nevi; Kendisine tabi' olanlara mahsus olup altı şu'bedir.

 

1 - Nikahlanmak suretiyle iffet ve namusu korumak.

2 - Çoluk çocuğun haklarını ifa etmek. Hizmetçiye hoş muamele bunda dahildir.

3 - Anne babaya iyi muamele etmek. Onlara asî olmaktan kaçınmak bunda dahildir.

4 - Çocuklarına dinî terbiye vermek.

5 - Sıla-i rahim.

6 - Büyüklere itaat. !

 

Üçüncü nevi1: Ammeye taalluk eden şeylerdir ki, onsekiz şu'bedir:

 

1  - Hükümdarılğı adaletle icra etmek.

2 - Cemaata devam etmek.

3  - Ülü'1-emre itaat.

4 - İnsanların aralarını islah etmek. Asi ve bagilerle harbetmek bunda dahildir.

5 - İyilik hususunda başkasına yardım etmek.

6 - Emr-i bilma'ruf,- nehi ani'l-münkeri yani iyiliği başkasına emir; kötülükten nehyetmek.

7 - Hudud-i şer'iyyeyi ikame etmek.

8 - Cihad etmek. Kışlalarda asker bulundurmak bunlarda dahildir.

9 - Emaneti eda etmek. Ganimetlerin beşte birini gizîemeyip vermek bunda dahildir.

10- Ödemek şartiyle Ödünç vermek.

11-  Komşuya ikram ve iyi muamelede bulunmak.

12 - Herkese iyi muamele etmek. Helalından mal toplamak bunda dahildir.

13 - Malı yerinde harcamak. îsraf ve tebzirde bulunmaktan kaçınmak bunda dahildir.

14 - Selam almak.

15 - Aksırana teşmit eylemek. (Yani: yerhamükallah demek)

16 - Başkalarına zarar vermemek.

17  - Boş şeylerden kaçınmak.

18  - Yoldan, eziyet veren şeyleri atmak.

 

Yukrnki şu'belerin mecmuu yetmişyedi eder ki, (yetmiş küsur desinden murad da budur.

 

îmam Ebu Hatim b. Hibban diyor ki: «Ben bir müddet bu hadîsin ma'nasını tedkik ettim; ve bütün taatı saydım. Baktım ki, taat bu adedden bir hayli ziyade çıkıyor. Bu sefer sünnetlere döndüm; ve Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in iman namına serdettiği bütün taatları saydım. Baktım ki bunlar da yetmiş küsürden azdır. Bir de kitabullaha müracaat ederek onu dikkatle okudum; ve Allah Teala 'nın iman namına saydığı bütün taatları sıraladım. Onlar da yetmiş küsürden noksan çıktı. Bunun üzerine kitabı sünnete kattım. Ahireti bundan çıkardım. Bir de baktım: Allah ile Resulü'nün imandan olmak üzere saydıkları şeyler yetmişdokuz şu'be olup bundan ziyade ve noksanı yoktur. Ve anladım ki Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in muradı kitab ve sünnetteki bu adetmiş.»

 

Ebu Hatim (Rahimehullah) bu ma'lumatı «Vasfu'l-imam ve Şuabihi» adlı eserinde vermektedir. O: «îman altmış küsur şu'bedir...» rivayetini de sahih bulmakta ve arapların bir şey için bir adet göstermekle o adedden maadasını nefi etmek istemediklerini kaydetmektedir.

 

Faideler: 1 — Hadîsin (altmış küsur) şeklindeki rivayetinin hikmeti şudur: Bir sayı ya zaid ya nakıs yahud tam olur.

 

Zaid: Kesirsiz olan cüzleri toplandığı zaman kendinden fazla olan adeddir. Mesela 12 adeti böyledir. Çünkü 12 nin yarısı, üçte biri, dörtte biri, altıda biri ve altıda birinin yarısı vardır. Bunlar toplanırsa yarısı 6, üçte biri 4, dörtte biri 3, altıda biri 2, onun yarısı da 1 eder ki, mecmu'u 16 olur.

 

Nakıs: Cüzleri kendinden az olan sayıdır. Mesela 4 ün yalnız yarısı ile dörtte biri vardır. Yarısı 2, dörtte biri de 1 eder ki, mecmu'u 3 olur.

 

Tam: Cüzleri kendine müsavi olan sayıdır. 6 gibi; 6 nın yarısı, üçte biri ve altıda biri vardır. Yarısı 3, üçte biri, 2 altıda biri de 1 olup bunların mecmu'u yine 6 eder.

 

Bu üç nevi sayının en mu'teberi tam olanıdır. Tam olan 6 adedi üzerinde mübalağa göstermek istenilince birlikleri onar defa büyütülmüş ve 6 adedi 60 olmuştur.

 

(Yetmiş küsur) rivayetine gelince: Bunun ta'yinindeki hikmet de şudur: Yedi sayısı adedin bir çok kısımlarına şamildir. Çünkü aded çift, tek basit mürekkeb gibi kısımlara ayrılır. Binaenaleyh 7 üzerinde mübalağa göstermek istenince onun birlikleri de onar defa büyütülerek 70 olmuştur.

 

2 - Bu. rivayetlerdeki altmış ve yetmiş adedlerinin -hakikat mı yoksa mübalağa yolu ile mi zikredildikleri ulema arasında ihtilaflıdır. Bazılarına göre bunlardan murad, çokluk ifade etmektir; adedlerin hakikat-ları maksud değildir. Tîybî de bu ihtimal üzerinde durmuştur. Bu takdirde küsuru zikretmek çokluğu daha da ileri götürmek içindir. Yani imanın şu'beleri öyle mübhenı bir takım adedlerdir ki, çok oldukları için sayılarının sonu yoktur. Araplardan bazıları 70 adedinin çok defa mübalağa için kullanıldığını söylemişlerdir. (Bid') lafzıyla ifade edilen yedinin onun üzerine ziyade olunması, yedi adedinin sayılar içinde en kamil aded olmasındandır. Çünkü altı adedi ilk tam sayıdır. Onun üzerine bir ilave edilince yedi olur. Binaenaleyh yedi adedi kamil adeddir. Zira tam olandan sonra ancak kamil olan gelir. Arslana da kuvveti kemal derecesinde olduğu için (sebu')  derler. Yetmiş adedi ise gayenin gayesidir. Çünkü birlerin gayesi onlardır.

 

3- Utanmak niçin imandan sayılmıştır? denilirse şöyle cevap verilir: Haya' namı verilen utanma iyi şeyleri yapmaya kötü olanları yapmamaya sevkeden bir saiktir ki, kimi sair iyi ameller gibi kesbi bir ahlak kimi de bir tabiat ve haslet olur. Ancak onu şeriat kanununa göre kullanmanın ik-tisab ve niyyete muhtaç olduğuna bakarak haya da imandan sayılmıştır.